hamuş benim mahlasım değil, ben konuşmak istiyorum.
itiraf etmeliyim galiba bir çok şeyi sonra af dilemeliyim kendimden. daha çok konuşmalıyım, kendimle. kendime, sadece, bir, ben.
bu işler nasıl yapılıyordu onu da pek beceremem şahsen. karşımda biri otursun hemen iki büklüm olurum, karşımda ben bile otursam iki, büklüm, hemen. daha önce kendime hiç iyi davranmadım bu arada, bu ilk deneyimim. velev ki bir yerden başlamak lazım geliyorsa, şahsıma reva görülenlerden başlamak isterim.
durgun bakışlarım
kırık dökük saç uçlarım
bacağımdaki morluklar
ne kadar isyan etsem de üzerime yapışan, bir türlü kurtulamadığım suskunluğum
bir çatık kaşı bile kâfi gören, azıyla yetinen ve fazlasını lüzumsuz bulan nefsim
ve bir sebepten doğan bütün eylemlerim
evet o gece küllüğe ezdiğim sigara değildi, içimdi. içimi ezdim defalarca, kal denseydi kalırdım, otur dense oturur, sus dense susardım ama bana susmayı lâyık görmeyin nolur, beni bununla sınamayın. dilim mahşer yeri gibiyken beni gecelere hapsedip uyutmayın. şöyle bir yazı okumuştum geçenlerde;
uyuyunca geçmiyor
uyanın, konuşmamız gerek
ben de bir dörtlük yazdım sonra. hoyratça tutarak kalemi, hiç acımadan vurdum kağıda;
ne çok konuşmak istiyordum
şu kalp çarpıntısı uyuşturmasaydı eğer
delmeseydi zehrin boğazımı
ne çok konuşmak istiyordum
bağırdım sonra çok bağırdım, dağlar bile ayaklanıp halimi hatırımı sorardı. dedim kendi kendime tanrı insanoğlunu sağır yaratmış, bir beni ayırmış. en merkeze dikilmişim su fışkırtan fıskiyeler gibi, gelip geçenin acısıyla kahrolup gözyaşlarımı göğe salmışım. çok canımın yandığını söylemişim ama boyun eğmek evlâ. tekrar et defalarca, ezberle bunu;
bana boyun eğmek evlâ
sonra eve gelmişim, evdeyim ama evsizim. evin içinde evsiz kalmak neymiş yanaşın yamacıma iki üç kelâm döküleyim. tam düşerken tutunduğum tuğlayı kendime rabb bellemeyeceğim diyen ismet özeli dinlemeyeceğim çünkü düşmeyeceğim. pencereler açık kalsın, karayel vursun mühim değil. üşümeyeceğim. kapılar çarpsın kulpları kırılsın mühim değil ama bir daha kırılan ben olmayayım rabbim diyeceğim. karnıma bir yumruk darbesi inmesin duvarlardan, onları tuzla buz etmekle tehdit et rabbim. hamuş damgası yemek benim harcım değil ben Mevlâna değilim, dilim bişnev demeye dönmez benim, beni kurtarmaya gelmez bir Şems, beni sağ çıkaran olmaz bu savaştan bırak da öleyim. yine tutunayım, yine kalkayım ama bir kerecik, sadece, bir, kere,cik. insanlara insanları öldüremeyeceklerini, insanlara öldürenin sen olduğunu göstereyim. utanma duygusunu tattırayım onlara.
insan ölmek içindi, öldürmeyi kendine kim iş biledi?
ölmedim arkadaşlar, ölemedim, ispat edemedim bir şeyleri ama onun aksine yeniden doğmanın güzelliği bahşedildi bana. dediklerinizi sırtıma yüklediniz ama biri bile dizimi bükmeye cüret edemedi, kendimi yedi düvel gezdirdim, kendime geldim ve artık kendime merhamet ediyorum.
bir zamanlar kitaplığımın tozunu bile almaya gücüm yetmezken insanların gönlünün tozunu almaya çalışmışlığım vardı. zemin çökmüştü, gece üzerime indi. dedim, daha ne kadar zulüm yazılmış bahtıma, daha ne kadar? sonra anladım ki tanrıdan kalemi çalıp ufkumu karalayan benmişim. affetmeliyim kendimi, affediyorum kendimi.
beni inşa eden yalnızlığımdı ve ben bu saklı coğrafyanın içinde dönüştüm demişti fernando pessoa
ben bu saklı coğrafyanın içinde dönüştüm, fesleğen olsam bile örselenmeden güzel kokmayı öğrendim. merhametsizler ordusundan kaçtım ve şimdi kimsesizler ovasında, herkesten habersiz sadece ve sadece kendime mis kokmaktayım.
son olarak;
kalp düşünebilseymiş atmaktan vazgeçermiş. zannımca kalp, atmaktan ve bunca ağırlığı taşımaktan vakit bulabilseydi belki o zaman düşünebilirdi.
Yüreğine sağlık 🌹
YanıtlaSilCanım dostum yüreğine kalbine sağlık...kusursuz bir yazı olmuş ♥️
YanıtlaSilKalemine, eline sağlık bitanem
YanıtlaSil