geçmişimi ve şimdimi ahmak bir ayak ezdi.
çocukken neysem şimdi de oyum demeyi bütün hücrelerimle reddedebilsem keşke. o zaman yaşadıklarım şimdi ki beni doğurmasa mesela. çünkü çok zor, geçmişin paslı demirlerini söküp atmaya çalışmak, çok zor. yaşamına buyur ettiğin kişilerin nerelerden dönmek zorunda olduğunu bilmeden örseleme çabaları, çok, zor.
evvelâ dışarda yağmur yağıyor, evimin bahçesinde bir çocuk hayaleti, erik ağacımı suluyor. ne gerek, neden gerek? nasılım mesela, ne yapıyorum ben, neredeyim. hep duyuyorum, sordukları en irtica sorular bunlar. içten mi soruluyor yoksa laf üstü mü? diyorum; ne fark eder.
+nasılsın?
-çocukluğumdan kalmayım.
babaannemin evindeki sedirde uyuyorum hâlâ, üstümde elli kiloluk mermi gibi yorgan. herkes önemsenirken etrafımda ben uyuyorum hâlâ ve hâlâ. uyanınca başlıyor baş ağrılarım, o yaşta da dayanılmıyor yemin olsun ki. bir kuyuya atıyorum terliklerimi, sıcacık kucakta taşınmanın hayaliyle ama kimse bakmıyor, yanıma bile uğramıyor. ben de çıplak ayaklarla eve dönüyorum. oysaki başkası aynısını yapınca daha farklı bir şeye nail olmuştu. neyse diyorum, demeye çalışıyorum ya da demek zorundayım. zorunda olmak çok zor. kapkaranlık bir kuyu yutuyor çığlıklarımı, kendimi bir kendim duyuyorum. bu ömrüm boyunca yaşadığım en sağır edici şey diyemiyorum çünkü susmak gönlümde sıra dağlar, sessizliğin gürültüsü harabe kulağımda bir yatak örtüsü. şimdiki susmalarım, dokuz yaşımda bana verilen birinci hediye.
+ne yapıyorsun?
-susarak boğazımı yırtıyorum.
evvelâ bir bayram sabahı, ayaklarımda babet ayakkabı ve dantelli beyaz çoraplarım. her şey hazır, bütün her şey hazır, saçlarımı çok güzel taramışım, ellerim tütün kolonyasına batırılıp çıkarılmış, kalbim yuvasından çıkmaya hazır ama bir şey eksik. bütün beklemelerime rağmen çalmayan kapı eksik, sevdiklerimin ayak sesleri eksik. bir hışımla dışarı da atsam kendimi, tekmelesem de bütün kapıları, sola dönmeyen kilit sesleri eksik, şekerlerle dolduramadığım çantam, eksik. duyardım, herkes bir yerde toplanmış, babam bile ordaymış ve annemin sevgisi sadece işini yapana kadarmış. şimdiki aidiyetsizliğim, on yaşımda bana verilen ikinci hediye.
+neredesin?
-bir başımayım.
evvelâ yaz gelmiş memleketime, her yer yemyeşil, parmağımda uğur böceği ve onu inatla uçurmaya çalışan nefesim. tarih, doğum günüm. iğde ağacımın altında oturuyorum, kocaman bir umutla. bayırı tırmanarak bana doğru gelen biri olmuyor, dükkandaki balonların hepsi bitmiş, dileğim kursağımda takılı kalıyor çünkü mum yakmıyor kimse benim için. şimdiki boynumun büküklüğü, on bir yaşımda bana verilen üçüncü hediye.
+ne yapıyorsun?
-her sene aynı gün biraz daha sancıyla doğuyorum.
evvelâ saat sabahın yedisi, fırtına sesiyle uyanıyorum. mis gibi ütülenmiş önlük, ayaklarıma kadar. bütün dünyanın yükünü içine sığdırdığım, bütün yorgunluklarımın şahidi, kitaplarımın arasına yazdığım kısacık şiirlerimi emanet verdiğim çantam. yola çıkmalıyım artık, boyumu aşan karda debelenmem gerektiğini biliyorum çünkü yanımdan geçen hiçbir araba beni içine almayacak. yürü, daha hızlı yürü. rüzgâra daha hızlı çarp ve intikamını en acı şekilde al o kıştan. şimdiki kızgınlığım, on iki yaşımda bana verilen dördüncü hediye.
+ne yapıyorsun?
-intikam ateşiyle ocağın ortasında donuyorum.
evvelâ yüzme bilmeden denizler aşıyorum, yürümeyi öğrenmeden koşmalar düşüyor bahtıma. kendim için kolumu bile kaldıracak takatim yokken başkalarının saçlarına en güzel tokaları takıyorum. fark edilmek için durmadan insanların gözlerinin içine bakmaya çalışıyorum, bakmak çok zor. yedi düvel aranıyorum kayda değer ufacık bir şey bulabileyim diye; arandıkça yoruluyorum, yoruldukça kaybediyorum. şimdiki yorgunluğum, on sekiz yaşımda bana verilen beşinci hediye.
+nasılsın?
-yabancı yolların yorgunuyum.
herkes aynaya bakıp kendini gördü, ben hâlâ aynayı görüyorum. nerede durmalıyım dedikçe nerede durmamam gerektiğini öğretiyor her defasında hayat. yollar beni yürüyor ben duruyorum, durmak çok zor. bu hallerim, ahmak bir ayağın eseri. geçmişimi ve şimdimi ahmak bir ayak ezdi, kabullendim. kabullenmek çok zor.
Yorumlar
Yorum Gönder