bu alçak hayatı bağışla leylâ.



bu kadar olmaz dediğin ne varsa tam da o kadar olur, belki de daha fazlası. gecenin bir yarısı mutfak halısına çöktürüp uzunca satırlar yazdıran ve gözyaşlarınla süslettiren hayat, bu hayat. doğduğun vakit annenin sancıları biter, senin sancıların başlar. büyüdükçe acılar küçülür sanırsın ya da öyle olmasını dilersin, üzgünüm burada dileklerin etkisinin olmaması pek bir can yakıyor leylâ. minik bir bebeğin tek kelime dahi etmezken acıktığının, gözleri kızardı diye uykusunun geldiğinin anlaşılması ve sen bağıra çağıra yedi düvel dolansan da kimsenin bir kere bile dönüp bakmaması, yerin yedi kat dibi. seni anlamsız kılan hayat, bu hayat leylâ. gün gelir bir gurbet doğar şarktan. gitmek zorundasındır, elveda demek böyle de ağırdır yüreğe. ne kaldığın yerde bir evin vardır artık ne de gittiğin yerde. bir kedi gibi sahiplenirler seni, çok sevdiklerini söylerler. safsın ya, inanırsın. iki hafta sonra kapıda bulacaksın kendini, hazırlıklı ol diyemeyecek kadar aciz olan, otobüs durağına kadar yalın ayak yürüten hayat, bu hayat. sonra sabah ezanında uyanıp yola koyulmaların başlar, kendini ararsın bir kere bile ayak basmadığın kaldırımlarda. biri, nereye gidiyorsun diye sorsa da sana eşlik etse diye insanların gözlerinin içine bakarsın saatlerce, tek bir kulun gözü bile kıpırdamaz ya, o zaman anlarsın işte gurbeti. kalbini beş yerinden dağlayan hayat, bu hayat leylâ. gönül kapın aralanır hiç beklemediğin bir anda, paldır küldür girip çıkmayı reva görürler. onlara, gönlünün han değil dergâh olduğunu öğret çünkü bunu alçak hayat öğretmez. seni çöle götürüp yağmur yağdırırlar ve ayağın çamura bulandı diye sana kızarlar. seni sana kırdıran, onları baş tacı eden hayat, bu hayat. vakti gelir, yorgunluk paltosu giyilir, güneş batar, gönül kapın duvar olur, ağzın mıhlanır sessizliğe. asıl gurbet şimdi başlar. için kaynar ama püsküremezsin. sana bir bardak suyu çok gördüren hayat, bu hayat. büyürsün bir çarşamba günü, saçların daha bir sarıdır, gözlerin daha bir yeşil. bir yılkı atının toynakları ezer bağrını, ses edemezsin. gözünde seller olur ama bir damla dahi düşmez yanağına. ders notların kayıp, hırkan delik, su şişen kırılmış ve sen hâlâ gülüyor musun? acını bile zamanında yaşatmayan hayat, bu hayat. koş bayır aşağı, uçurtmanın ipini sıkı tut da kaçmasın sonra ağlar çocuklar. onları evlerine zamanında yetiştir, akşam olmadan, soğuk vurmadan, babalar kızmadan. ayakkabın mı delinmiş? boş ver yenisini alırsın, gözlerin mi morarmış? boş ver çocuklar onu boya sanıyor, kış mı gelmiş? boş ver arkası ilkbahar yine çiçek açar dallar. sana kendini unutturup bunları iş bildiren hayat, bu hayat. sonra bir tutam hüzün kalır yüreğe, onu sakın kaybetme. hüzün insanın yeleği, hüzün olmazsa insan üşür. ve gün gelir onu bile elinden almaya çalışırlar, üşümeni isteyen tonlarca insan kapında nöbette. yokluğuna bile göz dikerler utanmadan. onlara bu cesareti verip seni şehrin meydanında çırılçıplak bırakmak isteyen hayat, tam da bu hayat leylâ. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar